
Alıntı:
Evlât
Eşinle muhabbet şekerdir baldır
Sırrını ellere pay etme evlât
Kinini kibrini huyundan kaldır
İçindeki aşkı zây etme evlât
Gönlünü incitme sakın bir kere
Gururunu atma orta yerlere
İncir çekirdeği kadar şerlere
Takılıp öreni köy etme evlât
Pire için koca yorgan yakılmaz
Bir iki kusurla yuva yıkılmaz
Bazen hatalara dönüp bakılmaz
Topal bir eşeği tay etme evlât
Zühre'm der sakın ha yıkma yuvayı
Yeşert gönlündeki bağı ovayı
Çürük çamur tutmaz döker sıvayı
Sözü ok dilini yay etme evlât
Saliha Değirmenci Yavaş
*
SALİHA’NIN SULH’UAdıyla müsemma…
Saliha…
Ne güzel demiş kâmilce, ehilce…
Söz bile ehline yakışıyormuş. Kimseyi kırmadan, incitmeden, nasihat eder gibi sakince ve derince söyleyiş…
İnsan, eşine güvenmeyecek de kime güvenecek?
Zaten birbirine güvenini kaybetmiş birlikteliklerin sonu meçhul olur.
Önce güven, saygı ve sevgi…
İnsan olarak belki saygıyı ilk sıraya alabiliriz, ama evliliklerde öncelik güvene dayanır, dayanmalı.
Saygıda kusur etmeden ve içtenlikle sevmek… Zaman zaten iki insanı bir şekilde birbirine benzetiyor. En azından sivriliklerini törpülüyor. Biri diğerinin huyundan, suyundan ister istemez kapıyor.
Buna uyum desek…
Uyumlu eşlerin, insanların, dostların sözleri çok keskin, çok hırçın, çok ifrata kaçmadıkça kırmaz. Hele hele birbirini seven iki insanın sözü şekerden tatlı, baldan gönüllücedir.
Sır dediğimiz şey de iki insan arasında olan değil midir?
Güvenilecek en yakın olan da eştir.
Tatlılıkla paylaşılan sırlar, eşleri birbirlerine daha çok yakınlaştırır, daha çok muhabbet duymasına vesile olur.
Bir de kibir var ise!
Ola ki, yaşanmışsa bazı durumlar ve kin beslenmişse!
Ey evlat!
Sen sana yakışanı yap. Kin beslemekle, kibir göstermekle ne huzur bulunur, ne mutlu olunur. Dedik ya, eşler arasında güven, saygı ve sevgi var ise ne kinin, ne kibrin yeri olur.
Sevgiyi yok eden ve edecek olan kindir, kibirdir. Samimi ve sıcak olanda zaten sevgiden başka şey bulunmaz. İşte mühim olan, böylesi bir sevgiyi, bağlılığı zay etmemektir.
Sevmenin güzelliği, yaşamanın kıymeti, insana insanca sahip çıkmanın değeri böyle anlaşılır.
*
Gönül kırmak, gönlü güzel insanlara yakışmaz. Ne kır, ne kırıl…
İnsan, yerine göre bir çiçeği, bir karıncayı dahi incitmezken, kalpten sevdiğini, lokmasını paylaştığını, gönlünün aktığını, sıcaklığını yaşadığını nasıl incitebilir ki?
Hiç mi kırgınlıklar, dargınlıklar olmaz veya olmasın…
Olmaması anormallik olur. Olur olmasına da, anlık olmalı.
İnsan gönül almayı, af dilemeyi de bilmeli ki, karşıdaki değer verildiğini, sevilip sayıldığını bilsin. Üzmek için değil, uyarmak için, yanlışı hatırlatmak için söylenmiş olabileceğini hatırlasın. O da karşısındakine nasıl davranılacağını unutmasın.
Ne yazık ki, incir çekirdeğini doldurmayacak kadar basit şeylere bazen kızarız. Belki de kızmak içimizden gelir. Biraz sesimizi yükseltmek isteriz. Deşarj olmak, rahatlamaktır maksat.
Peki, nasıl ve kime?
İşte burada eşlerin anlayışına kalıyor her şey. Basit şeyleri mesele yapmadan, öfkesini göstermek isteyenin üstüne gitmeden toprak gibi kucaklayıcı, sünger gibi emici, paratoner gibi izole edici olmak lazım. Lazım ki, iş büyümesin, gurur meselesi ve kinleşme olmasın. İşin içine kibir de karışmasın.
Bundan ötesi için ‘sevgiyle, muhabbetle yürü ya kulum’ der yüce Rabbim. Yol senin, yordam senin olur.
* 2. dörtlükte teknik hata olduğunu düşündüğüm bir hususa değinmek isterim.
İlk dizedeki ‘İncitme’ kelimesi küçük başlamalıydı. Kadı kızı kusuru gibi sayıyoruz bunları. Olabilir, gözden kaçabilir.
Ancak son dizede “Takılıp öreni köy etme evlât” söyleyiş hatası mı var, farklı bir anlam mı?
Söyleyiş ve anlamca akış bakımından pek uygun düşmemiş sanki.
“Ören” viran yer, terk edilmiş ev, köy, kasaba gibi anlamlara gelir.
Yani eşini bir kenara koyup, daha açıkçası aldatıp elin viranını köy yapma mı, diyoruz?
Evet, denilmek istene bu. Ancak anlam sırasınca dörtlüğün akışına uygun düşmemiş sanırım.
Olsun. Yine de isabetli ve güzel…
Deyimlerimizi, atasözlerimizi yaşamak ve yaşatmak, kültürümüzü hatırlamak ve hatırlatmak olur ki, gerçekten hepimizin önem vermesi gereken değerlerimizdir. Basit gibi görünse de çok önemli değerlerimiz bunlar.
Kusursuz kul var mı?
Kusursuzluk, yani ‘mükemmellik Allah’a mahsust’ sözü boşuna mı söylenmiş sanıyorsunuz?
İnsan, yani beşer şaşar misali, şaşabilir. Hata yapılınca hemen restleşmek, inatlaşmak, birbirini aşağılamak doğru olur mu?
O zaman insanlığımız, irademiz, sevgimiz ve saygımız nerde kalır?
Elin viranını köy yapmaya gerek duymadan, kendi köyünü mamur, şen, bayındır yapmak en ma’kulü, en güzeli olmaz mı?
Bilmedik aşla karın doyurmaya çalışmak, baş ağrılarına en baştan razı olmak demek olur.
Elin tavuğunu kaz gören, tavuğun tırnağını bulamaz.
Şairenin dediği gibi, elin topal eşeğini tay görüp at yapmaya çalışmak, akıntıya beyhude kürek çekmek olur.
Yerinde konuşmayı bilmeliyiz.
Konuşurken de dışarıdaki insanlara ne kadar nazik, ne kadar içten, ne kadar sıcak bir ses tonu ile hitap ediyorsak, kusur arayan, kızma emaresi gösteren eşe de aynı ses tonuyla hitap etmeliyiz.
Diken gibi sivri, bıçak gibi keskin olmamalıyız.
Tüy gibi hafif ve naif, ten gibi sıcak ve yumuşak olmalıyız.
Mutluluğun, huzurun, paylaşmanın sırrı bunlar.
Yazını bil, kışını bil.
Dostunu bil, eşini bil.
Şairenin her bir sözü, karanlığımızı aydınlatan Zühre yıldızı gibi ışıltılı, aydınlık, parlak…
Tabiattaki pek çok canlı yuvasını eşiyle kurar. Eşliyle yavrularını besler, büyütür ve neslini devam ettirmek için de hayatın içine salar.
İnsan gönlü gönüllücedir.
İnsan aklı nicelerden nice…
Akıllıca hareket edip, gönüllüce yol almak icap eder.
Gönül bahçelerini güzelleştirmek, yeşertmek varken, kurmuşken bin bir zahmetle yuvayı, edinmişken sılada mesken, örene çürük çamur çare olur mu?
Gel evlat!
Dinle bu gönül ehlini.
Gençliğin asiliğine, akan kanın deliliğine uyma...
Uyma gönül heveslerine!
Heveslenip yıkma varını…
Terk etme seni seven eşini, karını!
Sözünü ok, dilini yay eyleme…
Bir yol bulunur, dağıtmaya efkârını…
*
Daha ne söylesin, tecrübenin en güzel gönüllüsü.
Daha ne söylesin, tatlı dilin en narin törpüsü…
Diline sağlık.
Yüreğine sağlık.
İlhamına sağlık.
Sağ olasın, var olasın ey Saliha dost…
Daim ol…
Altay Tigin
02 Mayıs 2017